
Sivrihisar Eğitim Vakfı Muzaffer Demir Anadolu Lisesi tarafından Türk Dili Edebiyatı Öğretmeni Arzu Akdemir önderliğinde çıkarılan aylık Sivri Kalem dergisinin ikinci sayısında İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü ile yapılan mülakat yayınlandı.
Değerli Sivri Kalem Dergisi Okuyucuları, Sivrihisar İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü ile 24 Kasım Öğretmenler Günü'ne özel bir mülakat gerçekleştirdik. Eğitim ve öğretmenlik mesleğine dair görüşlerini dergimizin okuyucuları ile paylaşan Sayın Mehmet Günyüzü'ne bizlere kıymet verip zaman ayırdıkları ve makamlarında ağırladıkları için teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Tunahan Koçoğlu: Öncelikle bizlere zaman ayırıp makamınızda ağırladığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Sevgili gençler, sizleri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde ağırlamaktan çok memnun ve çok mutlu olduğumu evvela ifade etmek isterim. Okul müdürünüz benim daha önceden tanıdığım başarılı bir eğitimcidir. Dolayısı ile onun idaresinde olan bir okulda öğrenim gördüğünüz için şanslı olduğunuzu düşünüyorum. Öğretmeninizle ben yeni tanıştım. Eğitim öğretim yılı başı idi. Alanında başarılı bir hanımefendi olduğunu biliyorum. Onunla birlikte olmanız, onun ikliminde olmanız sizler için gerçekten büyük bir şans. Sizlere artı değer katacaktır.
Ferda Darıcı: İlçemizde öğrenim gören arkadaşlarımız ve Sivri Kalem Dergisi okurları için kendinizi tanıtır mısınız?
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: 1969 doğumluyum. Evliyim ve dört çocuk babasıyım. Oğlum öğretmen. Kızım kamu denetçiliği kurumunda uzman ve diğer iki kızım da lisede öğrenim görmekteler. Öğrenimime Yazır Köyü İlkokulunda başladım. İlkokulu bitirdikten sonra 1980'de -siz o günleri bilmezsiniz - ortaokula başladım. Ülke olarak zor günlerden geçtiğimiz bir dönemde ortaokul birinci sınıfa başladım diyebilirim. 1987 yılında Eskişehir İmam Hatip Lisesinden mezun oldum. Aynı yıl Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandım. O dönemde bir yıl hazırlık sınıfı vardı, hâlâ aynı uygulama devam ediyor mu bilmiyorum. Hazırlık sınıfından sonra fakültenin ikinci yılında talihsiz bir kaza geçirdim ve öğrenimime ara vermek zorunda kaldım ama yılmadım. Benim sağ ayağım protezdir. Doktor hatası nedeniyle kangren oldum ve ayağımı kaybettim. Kaydımı dondurmak durumunda kaldım. Ara verdiğim o dönemde sağlık problemlerimle uğraştım ve fakültenin üçüncü yılında evlendim. Fakültenin dördüncü yılında oğlumuz dünyaya geldi. Üniversite öğrenimimi tamamladıktan sonra 1994 yılında İstanbul'da Din Kültürü Meslek Ahlâkı öğretmeni olarak göreve başladım. Bostancı Çıraklık Eğitim Merkezi ilk görev yerim. Günümüzde Çıraklık Eğitim Merkezlerinin adı Mesleki Eğitim Merkezi olarak değiştirildi. Çok kısa bir süre sonra Pendik Çıraklık Eğitim Merkezinde göreve devam ettim. Evlenmiştim, artık babaydım ve Bostancı ekonomik olarak beni zorlayacaktı; bu nedenle Pendik ilçesine geldim ve yaklaşık sekiz yıl orada görev yaptım. Pendik Lisesi, Ayazma İlköğretim Okulu ve 59. Yıl Güzel Yalı Ortaokulu. Ayazma'da müdür yardımcısı olarak görevime devam ettim. Sekiz yıl öğretmenlikten sonra idarecilik yapmaya başladım diyebilirim. Bir yıl sonra da 59. Yıl Güzel Yalı'da müdür başyardımcısı görevindeydim. İstanbul'u çok sevmeme rağmen, orada çok güzel arkadaşlıklarım ve güzel bir çevrem olmasına rağmen 2009 yılının haziran ayında ebeveynlerime destek olmak adına Eskişehir'e tayin istedim. 2010 yılında, Eskişehir'de Şehit Hasan Önal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde müdür başyardımcısı olarak görev yaptıktan sonra beşinci yılın sonunda, okul müdürü olarak Alpu Ortaokuluna atandım. Beş yıl kadar da orada görev yaptım. 2019 yılının haziran ayında, Tayfur Bayar Anadolu Lisesine okul müdürü olarak atandım. Okul müdürü olarak iki yıl görev yaptıktan sonra şube müdürü oldum ve İl Milli Eğitim Müdürlüğünde görev aldım. İki yıl şube müdürlüğü ve ardından Günyüzü'nde Halk Eğitim Müdürlüğü derken, son olarak Sivrihisar İlçe Müdürlüğü görevime başladım. Yaklaşık iki buçuk aydır da bu görevi ifa etmekteyim. Kısaca ve genel hatlarıyla hayat hikâyem bu şekilde.
Tunahan Koçoğlu: Yıllarca öğretmenlik yaptınız, tecrübeli bir öğretmensiniz, size göre öğretmenlik nedir? Öğretmenlik mesleğini nasıl tanımlarsınız?
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Öğretmenlik sorumluluğu çok yüksek meslek gruplarından biri. Yapılan araştırmalarda, ülkemizdeki en dürüst meslek grubu ve empati kabiliyetinin de en yüksek olduğu meslek grubu. Empatinin ne demek olduğunu biliyorsunuz; kendini karşındaki insanın yerine koymak demek. Ben, İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak kendimi okul müdürünüzün yerine koyarak onun bakış açısıyla sorunlara bakacağım veya öğretmenlerinizin yerine koyup onların bakış açısıyla bakacağım; öğretmenleriniz kendilerini benim yerime koyacaklar. Ben, sizlerin yerine kendimi koyarak düşüneceğim ve hadiselere öyle bakacağım; dolayısı ile bizim mesleğimizde empati kabiliyeti, en önemli vasıflardan biri. Öğretmenleriniz, sizleri, kendi çocuklarıymış gibi görerek sizlere yaklaşıyorlar. Kendi çocuklarına nasıl davranılmasını istiyorlar ise sizlere de öyle de davranıyorlar. Öğretmenlikte en önemli şeylerden biri de çocukların hayatlarına dokunmak. Yetiştirdiğiniz küçücük çocuklar, aradan yıllar geçtikten sonra ummadığınız bir anda karşınıza çıktığında, büyük bir gurur yaşıyorsunuz. Ben kendimi tanıtırken de bahsetmiştim; Bostancı Çıraklık Eğitim Merkezinde görev yaptıktan sonra Pendik'e geldiğimde pek çok öğrencim oldu. O çocuklar, çeşitli nedenlerle eğitimleri yarıda kesilmiş çocuklardı. Bugün on iki yıl zorunlu eğitim var ama o yıllarda öyle değildi. Öğrenimi yarıda kesilen çocuklar, çıraklık eğitim merkezlerine gelirler ve haftanın bir ünü teorik ders aldıktan sonra sanayide bir iş kolunda çalışırlardı. Hem zanaat öğrenirler hem de ailelerine ekonomik bakımdan katkıda bulunurlardı. Aracımın arka kapısında bir sorun oluştu. Edirne'ye seyahat edecektim. O kilit, o haldeyken de yolculukta sorun oluşturacaktı. Pendik sanayisine girdim. Okul da sanayi bölgesine yakın. Rastgele bir dükkana girdim, "Hocam!" dedi bir ses. Yüzü aşina ama çıkaramıyorum. Meslekte uzun zaman geçirince artık isimler yazık ki hatırlanmıyor. Meğer o yıllarda derslerine girdiğim bir öğrencimmiş, aradan çok zaman geçmiş tabi. Çıraklık eğitimden mezun olan öğrencilere kalfalık ve iş yeri açma belgesi verilir. Onlar da ustalık, eğitici ustalık belgesi alarak yanlarında eleman çalıştırabilirler. Öğrencim de bu yolu izlemiş ve orada işveren olmuş, istihdam sağlıyor. Çok mutlu oldum. Bir zamanlar eğitim verdiğiniz bir çocuğun zamanla gelişip ilerlemesi, toplumda bir yer edinmesi gurur verici bir hadise. İşin ilginç yanı, diğer sınıf arkadaşlarının da isimlerini sayması ve sınıf arkadaşlarının da o civarda iş yeri açmış olmalarıydı. Her biri, bir iş kolunda ilerlemişlerdi. Benim çalıştığım okulun özelliği hasebi ile çocuklar daha çabuk hayata atılıyorlar ve yetişmiş işgücü olarak karşınıza çıkabiliyorlar. Daha sonra 2009 'da, Eskişehir'de Mehmet Ali Yasin İlköğretim okulunda - tabi o yıllarda zorunlu eğitim yoktu. Okullar birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar ilköğretim olarak sınıflandırılıyordu-Sosyal Hizmetler Yurdundan gelen öğrencilerim vardı. Orada derslerine girdiğim öğrencilerim, yıllar sonra Alpu'da görev yaparken karşıma çıktılar; hatta onlar benim mesai arkadaşım oldular. Öğretmenlik mesleğinin böyle hoş yönleri var. Öğretmenlik mesleğinin malzemesi insan. Sanayide bir demirci, yaptığı bir ürünü hatalı ürettiğinde, onu bozup tekrar yapması mümkün, onu başka bir şeye dönüştürmesi mümkün; ancak malzemesi insan olan öğretmenlikte böyle bir şansınız yok. Yanlış yetiştirilmiş bir insanın geri dönüşü yok, hatanın telafisi yok. Dolayısı ile sorumluluğumuz büyük. Askeri de doktoru da öğretmeni de biz yetiştiriyoruz; her insanın hayatına bir noktada biz dokunuyoruz. Elbette, eğitim sadece okulla sınırlı bir kavram değil, ailenin ve çevrenin de olumlu veya olumsuz yönde pek çok etkisi var; ancak yanlış eğitilmiş her bireyin topluma zarar verdiğini söyleyebiliriz. O nedenle öğretmenlik, her çocuğun hayatına vaktinde ve doğru şekilde dokunulmasını gerektiren, sorumluluk gerektiren bir meslektir.
Ferda Darıcı: Sizce ideal öğrenci nasıl olmalıdır, öğrencilere önerileriniz nelerdir?
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: İdeal öğrenciler sizler gibi olmalı. İdeal öğrenci; temiz, tertipli ve düzenli, kendisine hedefler koyan öğrencidir. Şu anda dokuzuncu sınıftasınız. Okulunuzdan mezun olmadan önce gelecek planlarınızı yapmış olmalısınız. Anadolu Lisesinde öğrenim görmektesiniz, buna göre bir akademik planınız olmalı. Hedefsiz yol alamazsınız. Hedefiniz yoksa zaman ve şartlar doğrultusunda savrulursunuz. İdeal öğrenci arı gibidir. Arılar, bilirsiniz, çalışkandırlar. Onların yaptıkları tozlaşma sayesinde bunca ürün yetişir. Onlar kondukları her çiçekten almaları gerekeni bilirler. İşte, tıpkı arılar gibi ideal öğrenci de okulundaki her öğretmen ve idareciden yararlanmasını bilen öğrencidir. Derslerine girmeyen öğretmenleri ile de iletişime geçerler, sohbet ederler. Sadece kendi derslerine giren öğretmenleri ile diyalog kuran öğrenciler doğru bir tutum içerisinde değiller. Sadece okulunuzdaki değil, ilçemizdeki öğretmenlerimizden de azami derecede yararlanmanızı tavsiye ederim; arılar gibi olun, her çiçeğe konun, özünü alın ve peteğinizi işleyin.
Tunahan Koçoğlu: İlçemizdeki öğrencilerin başarı durumları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Başarı göreceli bir kavram. Akademik başarıyı kastediyorsanız tıp fakültesi, diş hekimliği, öğretmenlik, mühendislik gibi çok güzel bölümleri kazanan öğrencilerimiz var; ama başarı, sadece akademik olarak bir yerlere gelmek değil. Hayata bakışınız, aile ve çevrenizle ilişkileriniz, diğer insanlarla sağladığınız duygusal ortaklıklar da başarıya dahildir; hatta insanın bu yönlerini geliştirmesi, akademik başarıdan çok daha öncelikli. Sivrihisar'ı ve Sivrihisar'ın insan profilini yakından tanıyorum. Sizler de onların yetiştirdikleri çocuklarsınız. Sosyal ve psikolojik yönden, hayat becerisi yönünden iyi bir yerde olduğunuzu düşünüyorum ama yeterli mi? Tabi ki değil. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de sözlerinde vurguladığı üzere "daima ileri!" İnancımız da bunu emrediyor. Peygamber efendimiz de aynı konunun altını çizmiş: " İki günü birbiriyle aynı olan, aldanmıştır." Bugünümüz dünden iyi olacak; yarınımız da bugünümüzden iyi olacak .
Ferda Darıcı: Değerler Eğitimi konusundaki düşünceleriniz nedir?
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Siz ne düşünüyorsunuz değerler hakkında? Değer deyince aklınıza ne geliyor? Ferda Darıcı: Bir insana yüklenen manevi duygular diyorum ben. Tunahan Koçoğlu: Milli ve ahlaki değerler aklıma geliyor. Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Değerler Eğitimi: İnsanın iman, izan noktasında ve ahlaki noktada kendini eğitmesi ve buna uygun yaşamasıdır. Kuran-ı Kerim'de bir ayet var: " Yâ eyyuhâ-lle?îne âmenû lime tekûlûne mâ lâ tef'alûn" "Ey inananlar!Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?" Yani yaşamadığın şeyi söylememelisin. Dolayısı ile bir insan, ahlaki anlamda yapmadığı bir şeyi söylüyorsa tesiri olmuyor. Değerler eğitimi ile evrensel değerler birbirleriyle örtüşür. Temiz olmak, insanları sevmek, dürüst olmak, hırsızlık yapmamak gibi daha pek çok kavram, değerler eğitiminin bir parçasıdır. Ben, kimse tarafından kandırılmak istemiyorum mesela. Biz, insanları öyle yetiştirmeliyiz ki İslâm'da buna "ihsan şuuru "deniyor, bazılarının vicdan dediği, bizim iman dediğimiz mefhumu gönüllere öyle bir yerleştirmeliyiz ki toplumda herkes arasında güven inşa edilebilsin.
Tunahan Koçoğlu: Öğretmenler Günü yaklaşıyor, buradan öğretmenlerimize neler söylemek istersiniz?
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Beni yetiştiren öğretmenlerimin bazıları hayattalar, onların ellerinden öpüyorum. Hepsinden Allah razı olsun. İlkokul öğretmenim hayatta. Beni okuldayken güreştirirdi. Kısa boylu bir çocuktum ben, lisede boy attım; ama güçlü bir çocuktum, arkadaşlarım benden daha iri ve uzun boylu olmalarına rağmen onları yenerdim. Yıllar sonra karşılaştık. Ben onu tanıdım; ama o, beni tanımadı. Elini öpmek isteyince izin vermedi. "Babanın elini öp!" dedi. Ben, babamın elini zaten öpüyorum; ben, öğretmenimin elini öpmek istiyorum, dedim. Dikkatle yüzüme baktı, tanıdı beni. Allah uzun ve sağlıklı bir ömür versin. Dua almak önemli. Öğretmenliğin vicdan mesleği olduğunu öğretmenlerimizle ve idarecilerimizle bir araya geldiğimizde hatırlatıyoruz. Öğretmenlerimiz bizim için kıymetli, onların rahat olması bizler için önemli. Bu konuda gerekli tedbirleri alıyoruz. Yüklerinin ağır olduğunu biliyoruz, kendilerini seviyoruz. Buradan böyle bir mesaj vermek isterim. Her birinin Öğretmenler Günü'nü kutluyorum. İlçe ve okul programlarında da iyi dileklerimizi bizzat da kendilerine ileteceğim inşallah.
Ferda Darıcı: Efendim, uygun görürseniz bizlerle unutamadığınız eğitime dair bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Güreşçiydim ben. İlkokul öğretmenim benim bu yönümü keşfetmişti ve bu konuda derecelerim de var. Ortaokul birinci sınıftaydım, köyden yeni gelmiştim, şehri tanımıyordum. Eskişehir İmam Hatip Ortaokulunda birinci sınıftayım. Kuran-ı Kerim dersinden geçemiyorum. O yıllarda, "ikmale kalmak" denirdi. (Bugün sorumluluk sınavı deniyor) Çok çalışıyorum tabi, sınıfı geçmem lazım. İkmalde dersi verip geçtim ama öyle bir kendime dert edinmişim ki... Ortaokul üçüncü sınıfa geçtiğimde, Sivrihisar'dan bir öğretmenimiz geldi; Kuran- ı Kerim ve tefsir dersimize giriyor. Çatık kaşlı, sert görünümlü bir insan; ondan önceki öğretmenimiz mülayim bir insandı. Sınıflarımız küçük. Öğretmen masasına yakın oturuyordum ben. Bizim önümüzde iki arkadaşımız oturuyor, arkalarında da biz varız. Öğretmenimiz ilk derse girdi, yoklamayı aldı, konuyu yazdı. Kuran-ı Kerim'den ayetler ezberliyoruz ve öğretmenimiz not veriyor. Öğretmen masasının önündeki sırada bir arkadaşım var, yakın zamana kadar imamlık yapıyordu; bilmiyorum şimdilerde emekli olmuş mudur... Arkadaşıma hitaben "Oku bakalım." dedi. Söylediği ayet: "Ve'l-Leyli izâ yağşâ" ayeti. Arkadaşım başladı ama daha Ve'l Leyli' nin yarısına gelmeden suratına tokadı yedi. Bundan önceki öğretmenimizden böyle bir tavır görmediğimiz için şaşkınız. Sınıf adeta buz kesti. "Sen neden besmele çekmiyorsun?" dedi. Tabi, arkadaşım zaten sarışın bir çocuk, yüzü kıpkırmızı oldu. Biraz toparlanınca besmele çekerek başladı ama bu kez de diğer yüzüne sert bir tokat yedi. Arkadaşım gözyaşlarına boğuldu. Allah affetsin... Öğretmenlerin tavırları ne kadar önemli. Allah'ım bu ders nasıl geçer acaba? diye düşünmeye başladık. Neyse... Arkadaşımız iki tokatla kurtardı. Ondan sonra bir diğer arkadaşımıza geldi sıra. Bu bahsedeceğim arkadaşım da sonradan imam oldu; şimdilerde emekli kendisi, ufak tefek şeyler yapıyor. Bu arkadaşımın da başına aynı şeyler geldi ama bu arkadaşım biraz daha saçlarına falan özenli bir çocuktu. Üçüncü arkadaşımdan sonra sıra bende. Kaçış yok ki eninde sonunda ben de okuyacağım. Arkadaşlarımın başına gelenleri gördükten sonra öyle bir hazırlıklıyım ki... Neyse besmele çektim, ayeti okudum, bekliyorum tokat nereden gelecek diye... Alnımdan, şakaklarımdan ter süzülüyor ama beklediğim tokat gelmedi. Korkuyla bakıyorum. "Senin sesin çok güzel." dedi bana öğretmenimiz. Şaşırdım. "Sen, Kuran-ı Kerim'i güzel okuma yarışmalarına katılmalısın." diye ekledi. O zamana kadar hafızlar, üst sınıflar katılıyordu o yarışmalara. O gün, öğretmenin o sözleri, bende başka bir ufuk açtı. Şiddet gösteren bir öğretmendi; ama bana öyle bir şey söyledi ki kendime olan güvenim arttı. O dönemde yarışmalara katıldım. O yarışmalardan kazandığım birinciliklerim ve farklı derecelerim var. Ne gariptir ki tokat yiyen arkadaşlarım imam olurken; ben, İlahiyat Fakültesini okudum ve öğretmen oldum. Bu arada, şiddetin hiçbir türü kabul edilemez ve eğitimde yeri yoktur. Gençler. O zamanlar böyle bir anlayış olsa da günümüzde, hiçbir canlıya şiddet gösterilmesini kabul edemeyiz ve bu yola başvuranları da bekleyen ağır cezalar olduğunu vurgulamak isterim.
Öğrenciler: Efendim, bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Mehmet Günyüzü: Ben teşekkür ederim. Sizler için her zaman vaktim var ve kapım sizlere daima açıktır. Her zaman ziyaret edebilirsiniz. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.